ispanya da işler yolunda değildi zaten. sürekli halı altında saklanan sorunlar artık halının alanından daha fazla yer kaplar oldu. ya da bunlar piyasalar tarafından ister istemez alınmak zorunda kalınılan beklentiler.
peki merak ediyorum yıllarca avrupa kırılgan deniliyordu, çin koşar adım peşimizdeydi, abd eskisi gibi değildi, ozaman neden bu durum zamanında alınıcak tedbirlerle şuan ki noktaya getirilmeksizin çözülmedi. politikacıların da demekki bunda ya aciziyeti ya da basiretsizliği sözkonusu.
ama gene de bundan sonrasını kestirmek daha kayda değer. avrupa birliği'nin bundan sonraki durumu "adı çıkmış 8'e inmez 9'a" dan pek farklı olmayacak sanırım. ayrıca abd den bundan sonra,en azından çinle karşılaştırılabilir ölçüde bir haber çıkmayacağı da su götürmez. ozaman bilineni ve görüneni bir de ben söyliyim. merhaba yeni dünya ve merhaba çin mi olucak herşey...
28 Kasım 2010 Pazar
insan neden yanlız kalır?
1. tercih eder
2. zorunludur (mecburdur)
3. arkadaşlık kurmakta zorlanır
4. kendiyle iletişim kurmakta zorlanır
5. kısaca zorlanır, sıkılır vs.
6. kader
7. yanlış yer, yanlış zaman
6. poisson dağılımı :)
2. zorunludur (mecburdur)
3. arkadaşlık kurmakta zorlanır
4. kendiyle iletişim kurmakta zorlanır
5. kısaca zorlanır, sıkılır vs.
6. kader
7. yanlış yer, yanlış zaman
6. poisson dağılımı :)
20 Eylül 2010 Pazartesi
hastaa
buaaralar takılıyorum ufak tefek arızalara. :S pek memnun değili bu halden ama insan tek olunca endişe ediyor tabi haliyle ama doktorumun dediğine göre 1. sigara yok , 2. takmıcaksın :) kısaca hayatın özeti!
2 Ağustos 2010 Pazartesi
Nolan'dan Geçerken Canım Balık Çekti
cumartesi haddinden fazla içmiş ve yıllardır da bu konu ile ilgili ders almayı bırakın en ufak bir vilgi taneciğini zihninde tutmayan ben pazar gününü ruh gibi geçirdim. cumartesi 4 ile pazar öğleden sonra 4 arasında uyudum ve bu arada çok fazla rüya gördüm ve enteresan olan akşamda Leonardo di Caprio'nun Inception filmine gitmek oldu. epey güzel bir film olmuş. tebriklerr Nolan :)
evle ilgili mi yoksa kendimle ilgili mi sıkıntılıyım bunu hissediyorum aklımda şuaralar. akşam balık mı yesem acep ama bu single aktiviteler beni iyiden iyiye sıkmaya başladı.. bakalım hayırlısı
evle ilgili mi yoksa kendimle ilgili mi sıkıntılıyım bunu hissediyorum aklımda şuaralar. akşam balık mı yesem acep ama bu single aktiviteler beni iyiden iyiye sıkmaya başladı.. bakalım hayırlısı
12 Temmuz 2010 Pazartesi
hayal vs gerçek
saat 12:53 itibariyle birini ikna etmem halinde g. amerika'ya yerleşmeye karar verdim.
2 Temmuz 2010 Cuma
lets talk about business
iş iş iş!! ne bu ya.. sen onca sene okurken yazları tatil yap sonra pat! noldu yaz kış çalış.. Tamam çalışmaktan yana bir derdim yok ama sanki Türkiye'de yaz olunca içimden Norveç'de çalışmak geliyor.
Kesin herhangi bir Norveçli'ye sorsan o da başka bir bahane bulur. Ya çok mu hafif hafif, ilk okul 5 yazıyorum.Üstümde sanki Gülben Ergen raaatlığı var.
Yok aslında az biraz şu ısınma turlarını bitirsem yazıcam ağır ağır. ( ya da daha doğru kelime tatlı, tuzlu) Yavan tabi herşey ama ben de yavanım şu aralar.
Tren bekliyor gibi oluyor ama malesef benim modelim bu şekilde işliyor. Benzin de kafa neşesi. Ya da Gülben çık kafamdan Almanya'dan ben geliyorum!!
Kesin herhangi bir Norveçli'ye sorsan o da başka bir bahane bulur. Ya çok mu hafif hafif, ilk okul 5 yazıyorum.Üstümde sanki Gülben Ergen raaatlığı var.
Yok aslında az biraz şu ısınma turlarını bitirsem yazıcam ağır ağır. ( ya da daha doğru kelime tatlı, tuzlu) Yavan tabi herşey ama ben de yavanım şu aralar.
Tren bekliyor gibi oluyor ama malesef benim modelim bu şekilde işliyor. Benzin de kafa neşesi. Ya da Gülben çık kafamdan Almanya'dan ben geliyorum!!
nefret
ani bir tiksinme geldi tüm insanlıktan, içinde nefrette vardı. dumanı üstünde kor halinde, buram buram nefret. çok alakasız çalışıyor insan zihni. sanki bu gece rüyama giricekmiş gibi bir his de var içimde.
içimden "why mr. anderson? why?" demek geliyor ama çıkamadım bu sıkıntı halinden. en son nerde rahattık. pencere kenarında mı oturunca, dışarıya çok korunaklı bakınca mı insan mutlu oluyor.
tüm "verilenler" sunulduğunda mı narkozu yemiş, gözler kapalı oluyoruz. o gün mü sahiden mutluymuşuzculuk oynuyoruz.
trt1'in uzaktan kumandanın 1 numaralı tuşunda olması gibi geliyor mutluluk. yavan, çin malı, garantisiz ama varoş varoş kullanmakta, yarayı karışıyınca alınan zevk gibi tatmak da bir maharet sanırsam.
en iyisi az biraz akşam üstü güneşi ve tek bir sigara.
içimden "why mr. anderson? why?" demek geliyor ama çıkamadım bu sıkıntı halinden. en son nerde rahattık. pencere kenarında mı oturunca, dışarıya çok korunaklı bakınca mı insan mutlu oluyor.
tüm "verilenler" sunulduğunda mı narkozu yemiş, gözler kapalı oluyoruz. o gün mü sahiden mutluymuşuzculuk oynuyoruz.
trt1'in uzaktan kumandanın 1 numaralı tuşunda olması gibi geliyor mutluluk. yavan, çin malı, garantisiz ama varoş varoş kullanmakta, yarayı karışıyınca alınan zevk gibi tatmak da bir maharet sanırsam.
en iyisi az biraz akşam üstü güneşi ve tek bir sigara.
tornacı
acaba geçmiş yaşantımda (ki oylesi bi gerçek var mı) tornacı mıydım dedim az evvel. blog sana twitter muamelesi yaptığımı düşünme, inana çok güzel günler de görücez!
bazen içimden gelen o düzeltme istediği ( hadi bir atıf lost, jack, fix olayları) burnumdan, kulağımdan filan fışkırıyor sanki de bugün işe gelirken bindiğim taksicinin bile hallerini düzeltesim geldi.
en iyisi ben bir sigara içiyim.
bazen içimden gelen o düzeltme istediği ( hadi bir atıf lost, jack, fix olayları) burnumdan, kulağımdan filan fışkırıyor sanki de bugün işe gelirken bindiğim taksicinin bile hallerini düzeltesim geldi.
en iyisi ben bir sigara içiyim.
1 Temmuz 2010 Perşembe
aradığın blog sinapsların arasında kayboldu.. üzgünüz!
yok yok yok. bulamıyorum. yaklaşık 1-2 ay önce girdiğim bir blog vardı. şimdi aklıma geldi ama bulamıyorum. kilit kelimelerle aramalar falan nafile.
en iyis akşam rüyasına yatıyım.
en iyis akşam rüyasına yatıyım.
30 Haziran 2010 Çarşamba
saat 1:21 ve ben bu saatte ne yapıyorum hala ayakta
kanarya adalarına göre ayarladığım biyolojik saatimi yaz saati uygulamasından dolayı, enerji tasarrufu yapıyım diyerekten sanırım istanbul civarlarına hatta normal insan civarlarınaçekmem lazım. ama bu kafa bu şekilde çalışmaya devam ederse non stop yorgunluk!!
hadi ii geceler
hadi ii geceler
29 Haziran 2010 Salı
b/w lovely pics
klişeler var ilişkilerde. hatta insaların çoğu aslında insandan öte klişe isimli birer yaratık gibi. facebook da ne zaman elinde fotoğraf makinesi ile poz veren birini görsem ki bu kişi çekermiş gibi yapar, içimden alien çıkıcak gibi oluyor. komik oluyoruz yapmayalım nolur!
başka bir tane daha var ama ona kızamıyorum. sevgili ile başbaşa verilen sanki 1960 larda çekilmiş siyah beyaz fotoğraflar. nedense bir arzu edişmidirn edir bilemedim ama olsa fena olmazdı. ilerde belki "hani o siyah kazaklı" falan der oturur barış mançoculuk bile oynarım.
bi de bu foto analog makine ile çekildiyse ne güzel olmamı.. :)
yani insan ne kadar klişe olsa da azcık da insan olmalı. kendi özgü bi hali, onu o yapan bir şeyi olmalı. neden olmuyor derseniz ki kimse şuan bunu okumadığına göre kendime sorabilirim.. bence kendimize bakamıyoruz. aynada gördüğümüz biz değil sadece bize sunulmuş olan kaporta. zaten aynaya da bakmak gerekmiyor kendimizi görebilmek için. sadece biraz durmak lazım. ne de olsa binlerce sene kendimizi dinledik iyi ya da kötü. özümüzde zaten o mikrofon açık sadece sese kulak vermek lazım.
az biraz obsesif olmamdan ötürü bazen yoldn geçen insanlara takıyorum. acaba şu nasıl biri, bu gerçekten gözüktüğü gibi mi vs. herkes elbette bunu düşünmüştür en azından bir kere ama alışkanlık haline gelen bu takıntılı davranışım sayesinde şunu gördüm ki, kendimizle konuşmuyoruz. kendimizi azarlıyor ya da bu omuzların üstündeki saksıyı sürekli hesapla kitapla, hin fikirlerle, planlarla vs. dolduruyoruz. ee bu saksıya bazen de su vermek lazım serinlesin. kendine gelsin. oyuzden diyorumki dur dinle kendini nerdesin dostum görüyor musun?
başka bir tane daha var ama ona kızamıyorum. sevgili ile başbaşa verilen sanki 1960 larda çekilmiş siyah beyaz fotoğraflar. nedense bir arzu edişmidirn edir bilemedim ama olsa fena olmazdı. ilerde belki "hani o siyah kazaklı" falan der oturur barış mançoculuk bile oynarım.
bi de bu foto analog makine ile çekildiyse ne güzel olmamı.. :)
yani insan ne kadar klişe olsa da azcık da insan olmalı. kendi özgü bi hali, onu o yapan bir şeyi olmalı. neden olmuyor derseniz ki kimse şuan bunu okumadığına göre kendime sorabilirim.. bence kendimize bakamıyoruz. aynada gördüğümüz biz değil sadece bize sunulmuş olan kaporta. zaten aynaya da bakmak gerekmiyor kendimizi görebilmek için. sadece biraz durmak lazım. ne de olsa binlerce sene kendimizi dinledik iyi ya da kötü. özümüzde zaten o mikrofon açık sadece sese kulak vermek lazım.
az biraz obsesif olmamdan ötürü bazen yoldn geçen insanlara takıyorum. acaba şu nasıl biri, bu gerçekten gözüktüğü gibi mi vs. herkes elbette bunu düşünmüştür en azından bir kere ama alışkanlık haline gelen bu takıntılı davranışım sayesinde şunu gördüm ki, kendimizle konuşmuyoruz. kendimizi azarlıyor ya da bu omuzların üstündeki saksıyı sürekli hesapla kitapla, hin fikirlerle, planlarla vs. dolduruyoruz. ee bu saksıya bazen de su vermek lazım serinlesin. kendine gelsin. oyuzden diyorumki dur dinle kendini nerdesin dostum görüyor musun?
28 Haziran 2010 Pazartesi
networ king
İlk insanların yaşadığı dönemleri anlatan belgesellerde bir oyuncu bulunup saç sakal eklenip üstüne hafif kambur durması da sağlanarak, kostüm vb. şeylerin de katkısı ile dönem havası yaratılmaya çalışılır.
Aşağıda görüleceği üzere bir oyuncu bulunursa ne hoş ama genelde görüntü aşağıdaki gibi değil onun altındaki gibi oluyor.
Aklıma takılan şu oldu. Bu dönemin insanları konuşma becerileri çok gelişmediği için gelişmiş sosyal becerilere de sahip değillerdi ama gene de yaşıyorlardı. İnsanoğlunun doyumsuz olması bu nokta da geçerli sanırım. Tabi bu "aç gözlülük" bir açıdan insanı geliştiririken, başka bir noktadan bakıldığında gene de yalnızlaştırıyor.
Twitter, facebook vs. ne olursa olsun insan yukardaki resimden çok da uzağa gidemedi mi acaba? Yoksa hala bir arabesk yazar olarak yalnız mıyız demeden duramıyorum kendime. En kalabalık partiler, en kalabalık gösteriler, en parlak kokteyller vs ne olursa olsun gene de evlerimize (inlerimize) kısmen de olsa yanlız dönüyoruz.
Peki bu yalnızlığın verdiği iç burukluğunun, can sıkıntısının nedeni ne? Yoksa atalarımızdan aldığımızı bir miras mı?
Aşağıda görüleceği üzere bir oyuncu bulunursa ne hoş ama genelde görüntü aşağıdaki gibi değil onun altındaki gibi oluyor.
Aklıma takılan şu oldu. Bu dönemin insanları konuşma becerileri çok gelişmediği için gelişmiş sosyal becerilere de sahip değillerdi ama gene de yaşıyorlardı. İnsanoğlunun doyumsuz olması bu nokta da geçerli sanırım. Tabi bu "aç gözlülük" bir açıdan insanı geliştiririken, başka bir noktadan bakıldığında gene de yalnızlaştırıyor.
Twitter, facebook vs. ne olursa olsun insan yukardaki resimden çok da uzağa gidemedi mi acaba? Yoksa hala bir arabesk yazar olarak yalnız mıyız demeden duramıyorum kendime. En kalabalık partiler, en kalabalık gösteriler, en parlak kokteyller vs ne olursa olsun gene de evlerimize (inlerimize) kısmen de olsa yanlız dönüyoruz.
Peki bu yalnızlığın verdiği iç burukluğunun, can sıkıntısının nedeni ne? Yoksa atalarımızdan aldığımızı bir miras mı?
25 Haziran 2010 Cuma
Dönemsellik
Hayatın her alanında rastlanıyor mevsimselliğe. Örneğin tarım. Meyve-sebze fiyatları dönemsel olarak değerleniyor. Başka temel bir örnek giyim kuşam masrafları da olabilir.
Parayla ilgili konular haliyle insanı ilgilendirdiği için mevsimsellikte bi yönü ile insan kaynaklı aslında. Fakat parayı bir kenara koyarsak ve konuya "ruh hali"'den bakarsak en azından şuanki ruh halimi daha iyi ifade ederim.
Bir insanın gün içinde de değişebilir halet-i ruhiyesi yıldan yıla da ama değişmeyen bir şey varki o da bu durumun değişmediği. yani halleniyoruz günden güne aydan aya vs.
kısa bir ara...
Parayla ilgili konular haliyle insanı ilgilendirdiği için mevsimsellikte bi yönü ile insan kaynaklı aslında. Fakat parayı bir kenara koyarsak ve konuya "ruh hali"'den bakarsak en azından şuanki ruh halimi daha iyi ifade ederim.
Bir insanın gün içinde de değişebilir halet-i ruhiyesi yıldan yıla da ama değişmeyen bir şey varki o da bu durumun değişmediği. yani halleniyoruz günden güne aydan aya vs.
kısa bir ara...
5 Nisan 2010 Pazartesi
Karar Verememe Durumu ya da 2 Seçenek Arasında Kalmak
Hayatın belkide, o esnada anlaşılmasada, en eğlenceki kısımlarından biridir karar vermek... Neden derseniz karar verebilmeniz için hem birden fazla seçenek olması gerekir (ki tek bir seçenek var ise kaçınılmaz bir şekilde mevcut olanla yola devam etmek zorundasınızdır) hem de bu seçenekler çoğu zaman bir birini ikame edebilecek kadar kuvvetlidir ama gene de bir tercih yaparız ya da kimi zaman kaçarız ama hayat bizi ne olursa olsun bir seçim yapmaya zorlar.. karar verirken yaşanan "karın ağrısı" verilen karar ne olursa olsun ardından yerini ferahlığa bırakır..
Peki seçim yaparken nelere dikkat etmek gerekir. daha sağlıklı karar verebilmekte belkide en temel mantık "en iyiyi umut etmek ve en kötüye göre plan yapmak"tan geçiyor. bu durum yatırım stratejileri yapılırken belkide değişik formasyonlar alabilir ama neticede bireyin kendi altyapısı, kapasitesi ve öngörüleri sonucunda ortaya koydukları bir çeşit risk analizi ve yönetimini ortaya çıkarmaktadır. Her koyun kendi bacağından asılır..
Yazı-tura kadar net bir ayrım yoktur hayatta ama karar verilen ana kadar soyut bir zeminde yer aldığı için olasıklıklar Schrödingerin Kedisi kadar gerçek! ve hem doğru hem de yanlıştır. Zaten kuantum konusunda bilinen en popüler başlıklardan biride gözlemcinin karar üzerindeki etkisidir. Çok net hatırlamasamda denir ki "Çaydanlığa bakmak, suyun daha çabuk kaynamasını sağlarmış". Bazı zamanlar isteklerimiz, belkide bilinç dışı düzeyde, karar verme mekanizmasının kilidi olabilmektedir. Çoğu insanın hayatında mutlaka enazından bir dönem vardır ki çok istediği bir şey gerçek olmasın..
Sonuç olarak, kısaca, belkide şunu söylemekte fayda var. Yüzlerce senedir genler yolu ile iletilmiş olan karamsarlık, olumsuz düşünme, kaybetme korkusu, kazanıpta kaybetme kaygısı gibi olumsuz düşünceleri en azından yumuşatalım ve olumlu düşünerek kararlarımız üzerinde ne kadar etkili olduğumuz ve verdiğimiz kararların hayatımızı ne şekilde değiştirdiğini de sıkı takipçisi olalım..
Peki seçim yaparken nelere dikkat etmek gerekir. daha sağlıklı karar verebilmekte belkide en temel mantık "en iyiyi umut etmek ve en kötüye göre plan yapmak"tan geçiyor. bu durum yatırım stratejileri yapılırken belkide değişik formasyonlar alabilir ama neticede bireyin kendi altyapısı, kapasitesi ve öngörüleri sonucunda ortaya koydukları bir çeşit risk analizi ve yönetimini ortaya çıkarmaktadır. Her koyun kendi bacağından asılır..
Yazı-tura kadar net bir ayrım yoktur hayatta ama karar verilen ana kadar soyut bir zeminde yer aldığı için olasıklıklar Schrödingerin Kedisi kadar gerçek! ve hem doğru hem de yanlıştır. Zaten kuantum konusunda bilinen en popüler başlıklardan biride gözlemcinin karar üzerindeki etkisidir. Çok net hatırlamasamda denir ki "Çaydanlığa bakmak, suyun daha çabuk kaynamasını sağlarmış". Bazı zamanlar isteklerimiz, belkide bilinç dışı düzeyde, karar verme mekanizmasının kilidi olabilmektedir. Çoğu insanın hayatında mutlaka enazından bir dönem vardır ki çok istediği bir şey gerçek olmasın..
Sonuç olarak, kısaca, belkide şunu söylemekte fayda var. Yüzlerce senedir genler yolu ile iletilmiş olan karamsarlık, olumsuz düşünme, kaybetme korkusu, kazanıpta kaybetme kaygısı gibi olumsuz düşünceleri en azından yumuşatalım ve olumlu düşünerek kararlarımız üzerinde ne kadar etkili olduğumuz ve verdiğimiz kararların hayatımızı ne şekilde değiştirdiğini de sıkı takipçisi olalım..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
